Amerika'ya gidiyorum..


23 HAZIRAN 2008 PAZARTESI


Anam bu ne kalabalık. Ben gidiyorum diye millet bayram mı ediyor yoksa?


Yok yok bunlarda olsa olsa türkiye'nin galibiyetine seviniyorlardır. tıpkı benim gibi :)


Mis gibi maçımızı izledik tophanenin yumuşak puf puflarında. Maç pek zevkli değildi ve uzatmalara kalmıştı. Benim aklım uçağa nasıl gideceğimde olduğundan pek fazla konsantre olamadım maça. O kadar güzel bir plan yapmışız ki hava alanına gidiş şansım neredeyse hiç kalmamıştı :). Tam o sırada uzatmaların sonunda gelen gollerle unuttuk gerçi herşeyi. Penaltıların keyfini çıkarttık. Havalara uçtuk kazanınca. Sevinç görülmeye değerdi doğrusu. Herkes Taksim'e hücum etti. Ama, ama oraya gitmeyin ben ordan havaş ile havaalanına gideceğim. O yol kapanırsa nasıl giderim! 


Valla kapandı :d. Normal sonuç yani. Tarihde bir ilk gerçekleştirilmiş. Napim bende oturdum sevindim onlarla birlikte :D. Havaş otobüsü tarlabaşında takılmış kalmış. 1 saat geçmesine rağmen gelemedi. Kurnaz taksiciler iş başında tabi, herkese sürekli olarak cazip teklifler sunuyorlar. Valla en sonunda 4 kişi toplayıp taksi yaptık mecburen. Yoksa bu sevinç ile ben 4 saat kalmış uçağımı bile kaçırırdım :)


havaalanında baya bekledim.Yaklaşık 2 saat kadar. Oturduğum koltukta uyukluyordum. Uyuma oğlum diyordum kendime. Biliyorum çünkü kendimi bi uyursam kesin uyuyakalı kaçırırım bu uçağı :D.


Neyseki korktuğum olmadı sağ salim bindim uçağa. Pilot harikaydı. O kadar güzel kalktı ki pissten hiç içim dışıma çıkmadı. Hedef Amsterdam dı. Bir aktarma ile amerika yolculuğu devam edecekti. 3 saatlik kısa bir yolculuktu. 


Shimpol havalimanı gerçekten çok güzeldi.Havalimanı değil sanki akmerkez mübarek. Çoğu millet indiği gibi uçaktan alışverişe koştu. Gerçekten çok güzel ürünler vardı ama genelde hollanda milli takımının ürünleriydi ama güzeldi. 


Biz de malum Türkiye maçını izleyip gelmişiz. Üzerimizde bas bas Türkiye diye bağıran bir t-shirt olunca herkesin ilgi odağı olduk. Türkler zaten hiç selam vermeden geçmedi.Biri soldan "yakışır sana,yakışır o forma" dedi.Baktım o da giymiş.Selamlaştık :). Havalimanı görevlileri de beden dili ve basit ingilizce kelimelerle sempatilerini eksik etmediler sağolsunlar :)


Amsterdam-New york arası 7.5 saat. Bu seferki pilotu beğenmedim. Havalanırken bir sağ sol yaptı korkuttu beni :). New york yolları taştan galiba. Uçuş sırasında hep titredi uçak. Bir ara içim dışıma çıkıyordu :).


Dedim 7 saat rahat rahat uyurum şimdi ohh.Nerdee öyle olmadı. Adamlar dakka başı birşeyler getiriyor yahu. Tam uykuya dalacağım pat meyva suyu geliyor. Eee ikrama hayır demek olmaz. Prensiplerimize aykırı ( max. zarar politikası :)). Meyva suyu gitti ardından mis gibi kokular gelmeye başladı. Üstünden çok geçmedi top kılıklı bir herif geldi "chicken or beef" dedi. Dedim ohh midemiz biraz bayram edecek hih hih hih. Beef dedik hadi türk usulüne yakın olsun. Paketi bir aldık asian food service yazıyor :D. Allah! asya usulü bir şeyler çaktılar bana valla :D . Su içinde yüzen bir et ile bean salad + limonlu mango tatlısı. Hayatımda hiç tadını bilmediğim yemekler önümde. Et ve salatayı pek beğenmedim de mango tatlısı harbiden güzeldi. Onlar gitti kahve çay geldi. Ardından soslu badem ve meyva suyu gene. Sonra su dağıttılar anlayacağınız bir türlü uyutmadılar :)


Veee işte new york göründü. beceriksiz pilotumuz gene bol miktarda sağ sol yaparak gıcık etti beni.Ama neyseki sağ salim indirdi de rahatladık. Huyunu suyunu, adresini şusunu busunu hiç bilmediğim bir şehre adım attım işte. 


havalimanında beni karşılayıp verdiğim adrese götüreceğini söyleyen danışmanlık şirketim yalan oldu tabi. Bekliyordum böyle bir şeyi. Ne bekleyen vardı ne bir şey. Amann dedim. Allah'a şükür aklım fikrim yerinde. Bastım çıktım havalimanından. Merkeze giden otobüslere bindim. 15$ şarj olduk tabi anında :D. Bindiğim otobüs o kadar eski püskü birşey di ki anlatamam. Ama şöför manyak kafa bir elemandı :D. Her anonsu kırıp geçiriyordu otobüstekileri. Galiba transformerstan fazla etkilenmiş.Kendini megatron sanıyordu :D. Ama öyle bir "hold your tickets in hands, in hands!, ordered by megatrone" dedi ki sanki filmdeki o karakteri sanki o seslendirmiş gibi benziyordu sesi. 


Eh ilk izlenimlerimizi almaya başladık. Şunu gördüm ki otobüs veya minibüs davranışları nereye giderseniz gidin aynı. Herifin otobüsü doldurmak için gitmediği uçuş çıkışı kalmadı. 1 saatte anca geldik Manhattan'a.


Saat oldu 7. Manhattan'ın orta yerlerinde bir yerde indirdiler herkesi. Başka bir servis ile gideceğim yerin(52. sokak) yakınına kadar(49.sokak) ulaştım. Valla gerisi 3 bavulla 3 sokak ve 3 cadde yürümeye baktı. Sonunda ufukta kapı önüne park etmiş bir pedicab göründü. İçim rahatladı. Mekanı bulmuştum :)


Hemen İrfan Abi'yi buldum.Tanıştık, konuştuk güzelcene. Sağolsun sürekli birşeyler ikram etti. etrafı tanımaya çalıştım. Bu arada sürekli pedicabcileri gelip gidiyorlardı garaja. Zencisi, rusu, türkü karışık. O gün bitmek bilmedi. 7 saat geriye gelmiş olmanın verdiği dezavantaj ile baya yorulduğumu hissettim. Saat gece 2 gibi kapadık dükkanı ve eve geldik. 


Evimiz brooklyn de. Gerçekten güzel bir ev. iki katlı bahçeli temiz bir yer. Kafamı yastığa koyar koymaz uyumuşum. 


İşte amerikadaki ilk günüm böyle geçti. Başka bir şehirde. Bilinmeyenin içinde yeni bir maceranın başlangıcını yaptık. Allah sonumuzu hayır etsin bakalım :)