New York ve İnsanlar

New York ve insanlar

Çok uzaklarda, sadece belli sınırlar içerisinde bizden uzakları, çok uzakları ancak hayal edebiliriz. Veyahut bize söylenenlere, anlatılanlara, şişirilmiş hikayelere inanırız. Gerçeği ise ancak oraya gittiğimizde, oranın havasını soluduğumuzda, orayı hissettiğimizde görürüz. Buraya gelmeden önce benimde duyduklarım, araştırdıklarım ve öğrendiklerim vardı. Bunların hepsi zaman içerisinde ister istemez aklımın ortasında bir "New York" canlanmasına neden olmuştu. Ancak artık tüm bunların yanında grdüklerim ve yaşadıklarım da var. Yani gerçeği, var olanı daha iyi anlayabilir ve anlatabilirim. Bir şehir düşünün, kimsenin sahip olmadığı, yerlisinin olmadığı, boş bir araziye ordan burdan gelmiş elemanların elinden 20-30 dolarlara alınmış, zamanında çoğusunun bataklık ve kayalık olduğu bir mekan olsun düşündüğünüz. Zaman içerisinde dünyanın her tarafından insanların bir şekilde göç edip kendi düzenini kurmaya çalıştığı bir şehir burası. Hemen hemen her milletten bir insana rastlamak mümkün Manhattan sokaklarında. Gelen herkes bir şekilde kendi milletinden olan vatandaşları bulup yakınlaşmış ve birlikte kendi ufak dünyalarını kurmaya başlamış. Manhattan'ın üst kısmına Harlem'e zenciler yerleşmiş ve kendi düzen, kurallarını kurmuş. Alt tarafına ise çinliler Chinatown adını verdikleri bölümde resmi olarak özgürlüklerini ilan etmişler. Bu kadar birleşmişliğin içinde, bu kadar farklı kültürün içinde ortak noktaları bulmak hiç kolay değil elbette. Aslında zaten onlarda ortak noktayı pek bulmaya çalışmamış. Herkes kendi halinde, kendi işini yaparak, kendi dünyalarında yaşar olmuş. Polise de bu düzeni korumak kalmış. Polisler inanılmaz bir yetki ile kuralları bozana hiç taviz vermeyerek bir şekilde düzeni korumaya gayret ediyor. Hiç bir şekilde itiraz etme imkanınız yok. İsterse sizi çekip vurma yetkisi bile var. Bu şekilde 24 saat işleyerek "Uyumayan şehir" adını alan New York kendi yağında kavrulup gidiyor. Elbette farklı bir din ve anlayış sayesinde insanların yetişme tarzları, davranışları, giyinme biçimleri çok çok farklı. Kadınlara baktığımızda, özellikle zenci kadınlara, inanılmaz bir kendine güven, gerekirse bu dünyayı yakabilecek cesaret, inanılmaz bir ağzı bozukluk ve küfür, her an sizi dövebilecek bir sertlik, aslında fiziki olarak müdahaleye gerek bırakmadan sizi dövebilecek inanılmaz oktavda bir ses görüyorsunuz. Tabii tüm bunlarda burada kadınlara sağlanan inanılmaz avantajlarında etkisi var. Bir kadına ister dokunun, ister bir laf atın, isterseniz şöyle dönüp bir bakın... Kadın bastığı an çığlığı, çağırdığı zaman polisi ve taciz veya başka bir etkiye maruz kaldığı anda hapistesiniz... Bir kadın sokakta kaldığı zaman veya evden kocası tarafından atıldığında tek bir telefonla her türlü ihtiyacı karşılanıyor ve her türlü imkan önüne konuluyor. Tüm bunlar elbette inanılmaz bir rahatlık ve cesaret veriyor kadınlara. Onlarda bunu güzelce değerlendirip, istedikleri gibi giyinip, istedikleri gibi davranabiliyorlar. Erkekler de usul usul onları izlemekten başka bir halt yiyemiyorlar :) Öte taraftan elbette eğitimli olmanın verdiği hal ile herkes birbirine saygı ile yaklaşıyor. Günlük hayatın içinde her hangi bir yerde biriyle karşı karşıya geldiğinizde hemen insanlar yol veriyor, bir mağzaya girdiğinizde hemen görevli gelip sizinle ilgileniyor, yardımcı oluyor. İnsana verilen önem o denli büyük ki otobüslerde tekerlekli sandalye ile gezmek zorunda kalanları almak için özel pnomatik sistemler ve içeride de onlara ayrılmış özel bir alan var. Şöför gerektiğinde koltuğunu bırakıp arka kapıya geçip özel sistemi açtıktan sonra ilgili şahsı alıp onu bir güzel emniyet kemeri ile bağladıktan sonra yoluna devam ediyor. Yalnız şu da bir gerçek ki otobüsleri çok kötü kokuyor. Kötü kokuyor derken hani olur ya mercedes 403 otobüslere bindiğiniz zaman bir plastik kokusu ile burnunuz yanar.Hah işte o :). Hoş şehrin her tarafı günün belli saatlerinde çöp yığınları ile dolup taşıp belli bir koku yayıyor. Ancak tabii 24 saat uyumadan tüketen bir şekilde belki de bu normal. Bilmiyorum dostlarım, biz alışmışız en güzel meyveleri sebzeleri, türlü çeşit yemekleri yemeye, örf ve adetler ile yaşamaya, duygularımızla yaşamaya. Farklı bir kültürün içerisine sahip olduklarımızı uydurmaya çalışmak elbet zor. Mümkün olduğu kadar sahip olduklarımızı koruyup, üzerine yenilerini katmak tek amacımız. Allah yardımcımız olsun. Yeniden görüşmek dileğiyle... ;)

0 yorum: